naber lan!
ya evde yoksam, ne bok yiyecem oğlum!
hayır hacı mesele o değil, şarkı aklıma takıldı. cemal safi yazmış şiiri, orhan kencebay şarkı yapmış. kendime göre yeniden yazacağım, yine “megaloman” diyecek ahali. oysa yeminle megalomaniden değil oğlum yalnızlıktan! sadece yalnızlıktan…
Ya Evde Yoksam
Aşkımla ne garip hallere düştüm!
Her şeyim tamam da bir bendim noksan!
Yağmur yaş demeden yollara düştüm,
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Elbisem gündelik, pabucum delik,
Haberim olsa da sobayı yaksam.
Yağmur iliğime geçti üstelik!
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Sarhoşsam kapımı çaldığım anda,
Fahişeler gibi açık saçıksam!
Bir de ufak rakı varsa masamda!
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Bakkala gitmeme lüzum kalmasa,
Durumu anlardım takvime baksam!
Allah vere misafirim olmasa,
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Kıvırcık marulum vardır inşallah;
Bir salata yapsam, bol limon sıksam.
Benim de iştahım iyi maşallah!
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Sabahlara kadar içsem, sevişsem
Ne ben işe gitsem, ne ben ayılsam,
Derin bir uykunun dibine düşsem!
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Ne kadar üşüdüm, nasıl acıktım!
İlk önce sıcacık banyoya soksam,
Sanırım şu anda denizden çıktım,
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Yanlış mı aklımda kalmış acaba!
Muhabbet sokağı numara doksan.
Boşa mı gidecek bu kadar çaba!
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
Ya yolu kaybettim, ya ben kayboldum!
Ne olur bir yerden karşıma çıksam!
Tepeden tırnağa sırsıklam oldum!
İçim ürperiyor, ya evde yoksam!..
ya evde yoksam
kadıköy benim galapagos'umdur!
Kadıköy benim Galapagos'umdur!
"Galapagos neresi?" diye soracak olursan, "Harun Yahya'nın doğum yeridir" derim. Ama Kadıköy'ün can damarı rıhtımdır.
Rıhtım; martıların güruh halinde binaların tepelerine konup, sevişip, sıçabildikleri Kadıköy muhitidir. Her ne kadar "On the Waterfronts" atraksiyonu olmasa da, "Midnight Cowboy" havası hiç kaybolmaz.
Bu güzide muhiti tanımaya kalkarsak; popülasyonu martılar, midyeler, kediler, kaçak CDler, denizanaları (deniz kısmında), minibüsler ve insanlardan oluşur. Bu karbon, silikon ve azota dayalı yaşam formları birbirleriyle ilginç bir ilişki içerisinde yaşarlar. Martıları şerefsizdir, başka bir yerin martılarına, söz gelimi Marsilya martılarına benzemezler. Bak Marsilya martılarına, Avrupa görmüş efendi kuşlardır hepsi. Rıhtım martıları ise Dünya Martı Cemaati'nin Romanları, çingeneleridir.
Midyeler genellikle midyeliğin pirinçli halinde bulunurlar. Size tavsiyem gözünüze bir midyeci kestirin ve midyeyi hep oradan alın. Bir süre sonra, "Bu da benden olsun abi" diyerek fazladan midye veriyorlar.
Kedileri genellikle, harika Rum evlerinin olduğu ara sokaklarda yaşarlar ve belirli noktalara, düzenli olarak yiyecek bırakan yalnız teyzeler tarafından yemlenirler.
Kaçak CDler, Yazıcıoğlu İşhanı çevresinde kümelenirler. Suratınıza 50'lik paket olarak fırlatılmadıkları sürece zararsızlardır. Ancak aynı şeyi denizanaları ve minibüsler için söyleyemeyiz. Analar denizi işgal edip fütursuzca çoğalırken, minibüsler aynı işi karada yaparlar. Siz karşıdan karşıya geçerken, ara sokaktan artere ulaşmaya çalışan bir minibüsün duracağını sakın ola düşünmeyin!
İnsanlar ise kısmen ucube halinde bulunurlar: Dilenciler, şarapçılar, sefalete gömülmüş tek göz oda insanları çok fazladır. Ben şu ana kadar zararlarını görmedim ama yine de seyyar satıcılarla ya da büfecilerle kapışmamanızı tavsiye edebilirim.
Muhitin teknik olarak Rasimpaşa ve Yeldeğirmeni mahallelerini kapsaması gerektiği düşünülse de, bence "Rıhtımlı" hisseden herkes "Rıhtımlıdır" hacı!
Rıhtım'da bolca martı bulunduğundan "martı dövme siporu" için ideal bir mekandır. Ancak sonra Martıları Koruma Derneği diye şerefsiz bir kuruluş insanın peşine düşüp, eşi dostu rahatsız edebiliyor, "Bu hayta nerede?" diye. Zira adım "martı dövücüsü"ne çıkmış; nerede kolu kanadı kırık, gözü morarmış bir martı görseler, "bu şerefsiz dövmüştür" diye başıma ekşiyorlar hacım ya!
Kadıköy, benim Galapagos'umdur.
Oh mis gibi martı boku!