gökhanlaşmanın varlıkbilimi

Lan oğlum,

Bu Kadıköy süper bir yer vallahi!

Az önce bira almaya çıktım.

Rıhtım'a dönen köşedeki şarapçılar ortalıkta yok ama soğuk sandviç arabası yerli yerinde -karşısında seyyar çay ocağı.

Otobüs firmalarının önünde bir kaç insan var: Bu aralar işler pek tıkırında değil galiba. Bayram seyran vakti insan yürüyemez neredeyse kaldırımdan.

Köfte ve ciğer yapan dallama mangalı tütsülendirmiş yine. Bakkala gitmek üzere köşeyi dönerken, şişe dizili cozurdayan ciğerlerde gözüm kalmıyor desem yalan olur.

Her zaman taksiler ve mangal seyyarcıları hazır beklerler. Üçüncü sınıf pavyonlardan ve patates kızartması kokan meyhanelerden çıkan sarhoşları doyurmak ve evlerine taşımak için.

Martılar da genelde hazır olurlar, arsız gövdelerinde şehir ışıklarından yansıyan patlak beyazı utanmaz bir edayla haykırarak. Bu sefer yoklar ama, gece onlar için bile çok soğuk olsa gerek.

Bakkalda sokakta yaşayan bir ayyaş var, ama bizim köşedekilerden birisi değil. Kafasındaki siyah beyazlı bereyi düzeltip duruyor ha bire. Sonra sigarasını eline tutuşturup dükkandan hızla uzaklaştırıyorlar: "Hadi Yalçın, hadi canım"

Dönerken görüyorum Yalçın'ı; iki yönü ayıran demir korkulukların üstünde atlamış üstüne doğru gelen araçları elinin sert ve hükmedici hareketiyle durdurmaya çalışıyor. Son anda çarpılmaktan kurtulup karşıya geçmeyi başarıyor.

Soğuk içime işlemeye başlamış. Beş dakikadır dışarıda olmama rağmen parmak uçlarımda his azalmış. Tam o sırada köşeden genç bir adamla bir kız çıkıyor. Adam kızı kolundan tutarak bir taksiye bindirmeye çalışıyor. Üçüncü bir şahıs, bir delikanlı, onları izliyor.

Adam tam oradan geçerken bana doğru dönüyor, bana değil arkamdakine konuşuyor aslında, ama bir an üzerime alınacak oluyorum: "Gökhan, sen bekle orada!"

Lan hacı, ben bazen acayip Gökhan hissediyorum ya! Sonra kendimi Gökhanlığımı sorgularken buluyorum. "Senden harbi Gökhan olur mu lan?" diyorum kendime. Hani sen de yanıt vermemekte haksız sayılmazsın, zor soru...

Sonra Gökhan olmamaya karar veriyorum. Çünkü hani bir an seni kaybedip Gökhanlaşsam, soğuktan donup kalacağım orada.

Miskin adımlarla eve dönüyorum, biramı açıp bir beş dakikada Kadıköy Rıhtım'da başımdan geçenleri yazıyorum.

Bizimkiler işgüzarlık yapmayıp adımı -dostlarına verdikleri sözü tutup- "Gökhan" koymuş olsalar, gerçekten de "Gökhan sen bekle orada!" dendiğinde bekler miydim?

Yok hacı ben almayayım! Dürüst olmak gerekirse ne Yalçın ne de Gökhan olmak isterdim. Birası elinde üşüyerek evine giden ve tüm tuhaflıkların denk geldiği hiç olmayı seviyorum.

Bir de Kadıköy'ü...

(04 Şubat 2007)

2 yorum:

mariadebonne dedi ki...

Lem Gökhan. Naper hacım? ehheheh...

hiç dedi ki...

gökhan yok canım, gökhan yok! doğru düzgün oku!