transandantal martı dövme sanatı

Lan hacı,

İnan hayat çok tuhaf ya! bazen sen de farkına varıyorsun biliyorum. Hani martı dövmekten gelirken, bazen ellerine bulaşmış oluyor ya kendi yüreğinin kanı. İşte en tuhafı da o! Ben soranlara "benim kanım değil" diyorum, "kendimin kanı!"

Şuna karar verdim hacı: Herkesin kendisiyle o ya da bu şekilde bir derdi var! Lan aslında çok basit bir denklem; insan tuhaf bir varlık derler ya -yukarıda ben de demişim mal gibi- aslında tuhaf filan değiliz. Aksırmamız, tıksırmamız nefes alırken su içmeye kalkmamızdan.

Bugün birisi, "ben kendimi seviyorum ya sen?" dedi. Ben de "sevmesem niye durmadan döveyim ki!" dedim. İyi demişim değil mi? Kendini gerçekten sevmeyenler dövmeye korkarlar. Hani bir fiske bile atınca parçalanacaklarını sanırlar. Sahte özgüvenden korkarım ben hacı! muhakkak hem kendine, hem çevresindekilere zarar verir.

Oğlum bira bitti ama şarap var. Sen bir şarap koy bakayım, ben de sana ve senin benliğini röntlemesine izin verdiğin insanlara Bukowski'den bir şiir armağan edeyim. Belki şiirden kendine pay çıkaracaklar çıkar.

yukarı, aşağı ve çepeçevre

bazen alınganlaşırım
nerede olduğumu bilemem,
birkaç adım tökezlerim, yitik hissederim
kendimi.
tanıdığım herkes benden daha
uzun
daha zeki
daha müşfikmiş
gibi gelir bana,
ve daha az çirkin
elbette.
ama asla
uzun sürmez
bu ruh hali.
etrafıma sıkı bir
bakış atarım,
çepeçevre
sert bir bakış
ve aklım başıma
gelir
ama
bir süre için
sadece.

(Charles Bukowski, Gece Çılgın Ayak Sesleriyle Yırtıldı, Parantez Yayınları)

(18 Ocak 2007)

Hiç yorum yok: