Vapura binmek için rıhtıma doğru yürürken binlerce martı gördüm. "Kra kra" çığlıklarıyla, kıyıda belirli bir bölgeye üşüşmüşlerdi. Bir martı hortumu kavuruyordu kıyıyı.
Vapuru boş verip oraya doğru yürürken denize doğru girmiş on metrekarelik bir betonun üstünde, bir kaç kasa balığı -martılara rağmen- boşaltmaya çalışan adamı fark ettim.
Adam, birbirlerinin içine geçercesine beklemiş balıkları döktükten sonra, tahta kasaları el arabasına koydu ve martıları izlemeye toplanan biz meraklı bir insanlara aldırmadan yanımızdan geçip gitti.
Martılar daha da coştular, sesleri daha da vahşileşti. Oluşturdukları bulut, beton çıkıntının üzerine çöreklendi.
Güneş; ince, kirli sarı bir tülle örtülmüş gökyüzünde, martıların önünden geçeceğini bilircesine telaşsızdı.
Bir kaç kayık parladı denizin üstünde; nasiplerini alıp uzaklaşan martılar tanıdık kayıkları selamladılar ve karın tokluğunun neşesiyle güneşin önünde resmi geçit törenine başladılar.
Kaçırdığım vapurun sesini duydum. Pis ve karanlık hurda, sararan denizi yarıp ilerliyordu. Karınları doyan martıların, bir lokma simit için onun peşinden gitmeyeceklerini bildiğimden, sinsice gülerek laf attım vapurdakilere:
"Salaklar, martılar sizinle gelmeyecek!
Ve ben martıların acıkmalarını bekleyip, onların peşinden sürüklenecekleri vapura bineceğim..."
(26 Ocak 2007)
martılar terso vapurların peşinde...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder