SÖZÜN ÖZÜ TÖZE ÇIKAR: İÇSELLEŞTİRİLMİŞ BİR İDEOLOJİNİN TÖZE YÖNELİK SÖZEL YANSIMALARINA GÖSTERİLEN TEPKİ
(YA DA EVET ARADA ENTEL GÖRÜNEBİLİRİM AMA AYNI ZAMANDA DA HEM AGRESİF HEM DE LÜMPENİM, NE BOK YİYECEĞİZ ŞİMDİ?)
Beni tanıyorsanız ve tepkilerimi kestiremiyorsanız dert etmeyin. Ben de kestiremiyorum neye, ne tepki vereceğimi. "Seni seviyorum" diyene tokat attığım; "Bok ye!" diyeni, "Canım ne kadar da tatlısın" diye yanıtladığım olmuştur. (Aşırı tepkilerimden 4 numerolu yazıda bahsetmiştim.)
Fakat dayanamadığım tavır önemsediğim bir insanın , "Ya bu kadar küçük şeyden de kavga mı çıkaracaksın!?" demesidir.
Böyle bir yanıt aldığımda aşağıdaki prosedürü izliyorum:
1) Önemli evrak ve demirbaşı ortamdan çıkar.
2) Gusül abdesti al. Su bulamazsan soyunup toprakta yuvarlan.
3) Aklındakileri sakince anlatmayı dene.
4) Bu kesmezse uzun bir mektup yaz, faks çek, SMS ile çemkir.
5) "Alkol var mı beyefendi?" durumundaysan bağırıp çağır.
6) İçindeki herşeyi at, söylenmedik hiçbirşey kalmasın.
7) Son sözü illa ki sen söyle.
8) Bunlardan sonra bir de insanım diye ortalıkta dolaş. (Hayvan herif!)
Tüm bunlara rağmen karşımdakini ikna edememişsem "tek kelimeden ya da ufak bir hareketten kavga çıkartılmaz" görüşüne katılmadığımı tekrarlar dururum. Neden mi?
BBC'nin yalancısıyım; karşılıklı iletişimin %55'i beden hareketleriyle, %38'i ses tonu ve konuşma hızıyla ve ancak %7'si ne söylediğimizle gerçekleşiyormuş. (Bu bulgular; MSN üzerinden ya da telepatiyle yapılan görüşmelerin neden yanlış anlamalara müsait olduğu ortaya çıkarıyor.)
Öte yandan "%7'lik kısımdan nasıl olup da kavga çıkarıyorsun?" diye ısrarla soracak olursanız, şunu söyleyebilirim: İfade ettiğimiz her söz ve bunun için seçilen kelimeler aslında zihnimizin içindeki büyük ideolojinin dışarı pırtlayan parçalarıdır. Dışarıdan nokta gibi görünen, ancak derinlere indikçe genişleyip büyüyen bir sivilce gibi...
Bir insanın sık sık tekrar ettiği temalara, kelimelere dikkat edin. İnsanlar kendileri bile farkına varmadan içlerindeki derdi, o ideolojiyi inşa eden meseleleri, açığa çıkarırlar. Bir tür yalvarış gibi, içinden atıp kurtulmak istercesine... "Herşey çok basit!" Öyle değil mi?
Sizin için yukarıdaki görüşü bir örnekle soymak isterim. A kişisi bir konu hakkında konuştuktan sonra her seferinde size "Anlıyor musun?" diyor. B kişisi de her konşmasının ardına "Anlatabiliyor muyum?" ifadesini ekliyor. Bu durumda -benim nazarımda- A kişisi itin, puştun, götün önde gidenidir! Kendini bir bok sanmaktadır ve her konunun ardından zeka seviyesinin sizinkinden yüksek olduğuna gönderme yaparak tatmin olmaktadır. Kanımca bu insan müsveddesini dövmek caizdir. Öte yandan, B kişisi ise kendine güveni kaybolmuş, eziiik, tırsaaak (İkinci heceleri konuşmada olduğu gibi yavaşça ve uzatarak okuyun. Böyle vurgu yapmak suretiyle iletişimdeki %93 payı kurtarmaya çalışıyorum. Anlıyor musunuz?) bir garibandır. Kısacası A kişisinden de, B kişisinden de hayır gelmez.
Neticede, bazen ben de önemli gördüğüm insanlarda "ufak" denilen kelimelere ya da durumlara denk gelince deliriyorum. Damlaya damlaya göl olur hacım! Sen bunların her birine "damladır neden maraz çıkarıyorsun?" diyebilirsin ama ortalık göl olmuş, baraj olmuş, tufan olmuş...
"6 yaşında ölmüş insan kavga çıkarır mı, ayıp!" derseniz de, derin bir tefekküre dalma ihtiyacı duymadan:
"Vallahi haklısınız, kusuruma bakmayın!" derim.
Vallahi haklısınız, kusuruma bakmayın!
28 Yıllık Bir Ölünün İtirafları -5
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder