Aşkın Psikopatolojik Bulguları

Lan oğlum,

Bugün “aşk” konusunu, tamamen tıp, fizik, kimya ve coğrafya bilimlerinin parlak ışığı altında, yani mantıklı ve bilimsel olarak ele almaya karar verdim. Umarım elde patlamaz!

İşte aşkın bilimsel tanımı…


Önerme 1:
Aşk, tek kişiliktir.

Önerme 2:
Aşk, psikosomatik bir rahatsızlıktır.

Önerme 3:
Aşk, ekstrem bir sporttur.

Önerme 4:
Aşk, bir yanlış anlamadır.

Önerme 5:
Aşk, en güçlü zayıflık halidir.


Bulgu 1 – Aşktaki Kişi Sayısı

Aşk, tek kişilik bir BMX’tir; arka seleye birisini daha oturtabileceğiniz bir Bianchi değil! Zira biz ailecek ikincisine aşk yerine, ilişki diyoruz. Ha bir ilişkide aşk olmaz m›? Olur tabii, eğer ikinizde de BMX varsa bir süre aynı rotada yan yana gidebilirsiniz. Evlilik ise Bisan’dır.

Bulgu 2 - Karında Uçuşan Kelebekler

Bu gerçeküstü tanımlamadan da anlaşıldığı üzere aşk, insani saçma hislerle taltif edebiliyor. Aşık olma halinde olumlu bir gelişme hissedenlerin karınlarında kelebekler uçuşur; işin sonunun boka saracağını sezenlerde ise eşek arıları… Ne kadar göreceli olursa olsun en nihayetinde aşk, iki cılız parmakla ezilebilecek bir böcekten başka bir şey değildir.

Bulgu 3- Kalp Çarpıntısı

Aşık olduğunuz insanı gördüğünüzde salgıladığınız hormonun aslında korktuğunuzda tehlikelere karşı salgıladığınız hormon olması, size de tuhaf gelmiyor mu lan, sayın seyirciler? Bu şerefsiz hormon, adrenalindir. Yani tehlikeli bir anda “aman kesilirsem fazla akmasın” diye kanın içeriye çekilmesini (ki tüylü arkadaşlarda “tüylerim diken diken oldu” ifadesine yol açar), yine “kesilirsem basınç düşecek her yere kan göndermeye devam etmek için daha fazla çalışmam gerek” diyen kalbin güm güm atmasını sağlayan hormondan bahsediyoruz.

Kısacası siz adrenalini yanlış anlamış ve bunu maşuka atfetmişsiniz. Bundan dolayı, aşık olma becerisi olan insanların sık sık aynı aptallığa düşmelerinin nedeni aslında, ahanda şuraya yazıyorum, adrenalin bağımlılığıdır! Hani var ya, “ekstrem sport yapıyoruz” diye dağdan bayırdan atlayan ve bilim çevrelerince bu arıza hareketleri adrenalin bağımlılığına yorulan manyaklar; işte aşk da böyle bir şeydir aziz Romalılar!

Evet, aşkın bir ekstrem sport olduğunu ispatlamanın mutluluğu içerisindeyiz bilim çevreleri olarak. Bundan sonraki çabamız, onu olimpiyatlara “gösteri amaçlı sport” olarak aldırmak için olacak. Şimdi sorarım size; aşkın bir federasyonu olsa ve gençler sokak aralarında aşık olacaklarına, antrenörler filan eşliğinde güzel tesislerde aşık olsalar kötü mü olur? TRT 3 bundan sonra artistik patinaj yerine artistik aşk patinajı müsabakalarını yayınlasa ailecek izlemez miyiz?

Bulgu 4 – Aşırı Alınganlaşma

Aşk, NŞA (Normal Şartlar Altında”) diye tabir edilen 0 santigrat derece ve 1 atmosfer basınç dengesinin bozulduğu bir mallık olduğu için üzerinde işlem yapılan kimyasal bileşik farklı tepkiler vermeye başlar. Sözgelimi, aşırı basınç altında tutulan bir gaz (mesela metan), sıvı halde saklanabilir ve sübapta sorun varsa patlayabilir (tüpçü). Aynen bunun gibi bünye, karşıdan gelecek her harekete karşı algılama ve etkilenme eşiği düşük olarak bekleyen, tabiri caizse stand-by pozisyonunda bir televizyon gibidir. Maşuk, kazara kıçını kumanda aletinin üstüne yerleştirecek olsa bile “şak” diye açılır. Görüntü güzelliği çanağın kuvvetine ya da kablo bağlantısına yapılıp yapılmadığına bağlıdır.

Bulgu 5 – Özlemek

Aşık kişi, yapacak başka işi yokmuş gibi, devamlı maşuku özler. Onunla geçirdiği anlarda mutluluklarla donatılmış bir cennette iken, onsuz anlarında kalbinin sıkıştırıldığı bir cehennemde gibi hisseder. Buradan çıkan sonuç, aşkın ikliminin çöl iklimi olduğudur. Gündüzleri yaşanan hararetin aksine geceleri buza keser, fırtınalar kopar. En nihayetinde gün içindeki sıcaklık farkı bu kadar yüksek olunca, dağ taş demeden korozyona maruz kalmak kaçınılmazdır. Aşık kişinin coğrafyası bir süre sonra un ufak olur oğlum, toza döner.

Öte yandan en ufak hareketten anlam çıkarma konusunda mutluluk ve umutsuzluk at başı gittiği için de aynı durumla karşılaşılır. Bir an mutlu mutlu sırıtırken, hemen ardındaki an umutsuzluğa ve belirsizliğe düşen bünye yalama olur, civata tutmaz, her an devrilecekmiş hissi uyandırır.

Bulgu 6- Yanılsama

Yıllar önce aşık olduğunuz bir insanla yeniden karşılaştığınızda, “lan ben bunun neresine aşık olmuşum!” diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Yalan atmayın, olmuştur. Bunun nedeni “aşkın gözü kördür” ya da “gönül bu ota da konar boka da” (bakın yine aşkın böcek hali) deyişlerinde ifade edildiği üzere; gizli ya da açıktan aşırı hislenme durumunun gönül otobanını kayganlaştırmış olmasıdır. Bu yüzden mukavemet azalır ve en hafif virajda bile kazalar meydana gelir. NŞA’da o virajı 140 ile alabilecekken, hislenmiş yol koşullarında 60 ile devrilir taklalar atarsınız. Kaza sonrası dönüp baktığınızda da “hacı ya, bu virajda nasıl kaza yaptım anlamıyorum” dersiniz. Lütfen aracınızda zincir, takoz ve çekme halatı bulundurun. Böyle kaygan durumlarda kaza yapıp şarampolün dibinde kalacağınıza, çekersiniz olur biter.

Aşık insan sağlıklı düşünemez ve durmadan yanılsamalar içine girer. Böyle bir insana "çok janti tasarımlı bir cep telefonu" diyerek tek dal muz satabilirsiniz. Muhtelemen aldığı cep telefonunun şarjının neden hemen bittiğini anlaması, aşıklık durumu sona erip normale dönene kadar gerçekleşmeyecektir.

Bulgu 6- Zayıflığın Güçlülüğü

“Aşk neden en güçlü zayıflık halidir?” diye sorulduğunda, Ferhat ile Şirin'in hikayesindeki ilk transit tünel çalışmasını hatırlamamak mümkün değildir. Aşk, iki nedenden ötürü güçlüdür: Birincisi; insanlara NŞA’da altından kalkamayacakları işler yaptırır. Janvaljan gibi devasa bir at arabasının altına girip “hobara” diye malzemeyi kaldırabilir. Fakat şerefsiz Viktor, bu hadisenin ardundan Janvaljan’ın bel fıtığına yakalandığından bahsetmez. Zaten o da aşk için kaldırmamıştı arabayı. Evet kötü örnek oldu. Ama bilimde örneğin iyisi kötüsü olmaz.

İkinci olarak da, alemi yöneten karakterler bile aşka tutulunca saçma sapan işler yaparlar. Napolyon’dan, Mussolini’ye kadar pek çok karakterin nasıl maymun olup, mahsun mahsun kendi boklarıyla oynayacak hale gelene kadar sıyırdıklarını görebilirsiniz. Schopenhauer ise bu işi, üstü örtülse de aslında aşkın basit hayvani motivasyonlardan (sadece şehvet değil) ibaret olduğunu söyleyerek bir noktayı açıklamayı ihmal eder: O da aslında aşkın doğadan sapma olarak nasıl bir işlevsellik ortaya koyabileceğidir.

Öte yandan bu zayıflık öylesine güçlüdür ki maşuka hitaben “ben sana aşıksam bundan sana ne!” diyebilen insan evladı da bulunmaktadır. Ben şahsen kendilerini tebrik ediyorum.


Evet pek muhterem kendim, bu açıklamalar eşliğinde kendini biraz daha iyi hissedebilir; aklını biraz daha başına alabilir, efendi efendi yazıp çizebilir ve hayatını sürdürebilirsin. Zaten bilim dediğimiz, insanın yüreğine bahar tazeliği saçan yumoş bir açıklama biçiminden, ya da ağza ferahlık veren centerfresh bir kaynaktan başka nedir ki?

Hadi git şimdi bir kahve iç, biraz çalış...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sen aşk nedir bilmezsin
Beni sevmedin ki
Ağla ağlayabildiğin kadar
Bütün güzellikler sende
Aşk bendedir...

:)