Ballard'ın İnandıkları ve İnandırdıkları

J.G. Ballard, tüm imkansızlıkları kapsayan düş dünyası ve deli bir makine gibi işleyen eksiksiz ama tekinsiz kelimeleriyle etkilemişti beni. Anlatımı da kelimeleri de, asla ötesine geçemeyeceğiniz kadar soğuktu. Hani çalıp çırpıp kendinizinmiş gibi gösterisini yapamayacağınız bir dili vardı -ve tüm erişilmezliğiyle büyülüydü!

Pilotluğa ve uçmaya aşık bu adam, sanayi toplumunun insanlarının, ürünlerinin, binalarının, otobanlarının çürüyüşünü ucuz yollu yergiler yerine, onları hayran hayran izleyip anlatarak karşıladı. Kanımca bu çürüme çağına ait yepyeni bir romantizm geliştirdi. Onu ilk okuduğumda çocukluktan beri sahip olduğum; hurdalıklara, terk edilmiş fabrika binalarına, yosunların işgal ettiği ıssız kumsallara olan hayranlığım meşrulaşmıştı: Artık bu deliliği sakince anlatan bir yazarım vardı.

Sınırsız Rüyalar Diyarı'nı Ankara'nın karlı gecelerinde okudum. Al Kumsallar, Antalya'nın güneşi altında her an yanımdaydı. Çarpışma, İstanbul'a taşınma zamanlarıma denk geldi. Drowned World'de akademisyen adayıydım. Kokain Geceleri, Kaş'tan Göcek'e kadar sürdü. Süper Kent önümde yükselmeye başladığında yeniden yalnızdım.

Ballard'ın 1984'te yazdığı aşağıdaki metnin İngilizcesiyle ilk kez 2000 yılında karşılaştım. İlk görüşte aşık olduğum metnin bir kaç satırını çevirdikten sonra, geri kalanına cesaret edemedim ve öylece bıraktım. Geçenlerde yeniden karşıma çıktı ve anlattıklarına, ifadelerine, tamlamalarına, kelimelerine bir kez daha aşık oldum. "Bu sefer hatamla, günahımla çevireceğim" dedim.

Orijinali için ( http://sdicht.wordpress.com/what-i-believe/ ) adresini ziyaret edebilirsiniz.



İnanıyorum – J.G. Ballard


Dünyayı baştan yaratmak, içimizdeki hakikatin uçkurunu çözmek, geceyi dizginlemek, ölüme galip gelmek, karayollarının aklını başından almak, kuşların gözüne girmek, delilerin güvenlerini kazanmak için tahayyülün gücüne inanıyorum.

Kendi saplantılarıma, trafik kazasının güzelliğine, gizil ormanların dinginliğine, tenha kumsalların heyecanlarına, otomobil hurdalıklarının zarafetine, katotoparkların gizemine, terkedilmiş harap otellerin şiirselliğine inanıyorum.

Wake Island’ın, tahayyülümüzün okyanuslarına doğru uzanan, unutulmuş uçak pistlerine inanıyorum.

Margaret Thatcher’ın gizemli güzelliğine, burun deliklerinin kıvrımına ve alt dudağındaki parlamaya, yaralanmış Arjantinli askerlerin hüznüne, benzin istasyonu personelinin tekinsiz gülüşlerine inanıyorum.

Margaret Thatcher’ı, çoktan unutulmuş bir motelde, veremli bir benzin istasyonu hizmetlisinin nezaretinde, genç bir Arjantinli asker tarafından okşanırken gördüğüm düşe inanıyorum.

Bütün kadınların güzelliğine, hayal güçlerinin ihanetine (öylesine yüreğime yakın ki), hayal kırıklığına uğramış bedenleri ile tılsımlı süpermarket tezgahlarının krom parmaklıklarının buluşma anına, sapkınlıklarıma gösterdikleri sıcak hoşgörülerine inanıyorum.

Geleceğin ölümüne, zamanın eriyerek tükenişine, şehirlerarası otobüs hosteslerinin gülücüklerinde ve sezon-dışı hava limanlarındaki hava trafik kontrolörlerinin yorgun gözlerinde yepyeni bir zamanın peşinden koşmamıza inanıyorum.

Büyük adamların ve kadınların üreme organlarına; Ronald Reagan, Margaret Thatcher ve Prenses Diana’nın pozlarına, bütün dünyayı kameraların önünde selamlarken dudaklarında tomurcuklanıp serpilen tatlı kokulara inanıyorum.

Deliliğe, açıklanamaz olanın gerçekliğine, taşların sağduyusuna, çiçeklerin akıl hastalığına, Apollo astronotlarının insan nesli için depoladıkları hastalığa inanıyorum.

Hiçbir şeye inan(m)ıyorum.

Max Ernst’e, Delvaux’ya, Dali’ye, Titian’a, Goya’ya, Leonardo’ya, Vermeer’e, Chirico’ya, Magritte’e Redon’a, Duerer’ye, Tanguy’ya, Facteur Cheval’e, Watts Towers’a, Francis Bacon’a ve gezegenin tımarhanelerine kapatılmış görünmeyen sanatçılara inanıyorum.

Varoluşun imkansızlığına, dağların mizah yeteneğine, elektromanyetizmanın saçmalığına, geometrinin farsına, aritmetiğin gaddarlığına, mantığın cinayet kastına inanıyorum.

Yeniyetme kadınlara, bacaklarının duruşlarıyla doğurdukları ahlaksızlıklarına, dağınık bedenlerinin saflığına, apışaralarının adi motellerin banyolarında bıraktıkları izlere inanıyorum.

Uçmaya, kanadın güzelliğine, en azından bir kez uçmuş olan her şeyin güzel olduğuna, küçük bir çocuk tarafından fırlatılan ve devlet adamlarının ve ebelerin bilgeliğini taşıyan taşa inanıyorum.

Cerrah neşterinin nezaketine, sinema perdesinin sonsuz geometrisine, süpermarketlerin içine gizlenmiş evrenlere, güneşin yalnızlığına, gezegenlerin lafebeliklerine, insan neslinin basmakalıplığına, evrenin varolmadığına ve atomun bıkkınlığına inanıyorum.

Mağaza vitrinlerini süsleyen video kaydedicilerden yayılan ışığa, galerilere dizilmiş otomobillerin radyatör mazgallarında itikat saçan bir basiret olduğuna, havaalanı asfaltına park edilmiş 747’lerin motor kapaklarındaki yağ izlerinin şıklığına inanıyorum.

Geçmişin olmadığına, geleceğin öldüğüne, bugünün ise sınırsız ihtimalleri önümüze serdiğine inanıyorum.

Rimbaud, William Burroughs, Huysmans, Genet, Celine, Swift, Defoe, Carroll, Coleridge ve Kafka’daki "şirazeden çıkma"ya inanıyorum.

Piramitlerin, Empire State Building’in, Berlin Fuhrerbunker’in, Wake Island’ın uçak pistlerinin tasarımcılarına inanıyorum.

Prenses Diana’nın vücut kokularına inanıyorum.

Gelecek beş dakikaya inanıyorum.

Ayaklarımın tarihine inanıyorum.

Migren nöbetlerine, öğleden sonraların sıkıcılığına, takvimlerden korkmaya, saatlerin dönekliğine inanıyorum.

Kaygıya, psikoza ve umutsuzluğa inanıyorum.

Sapkınlıklara inanıyorum. Ağaçlara, prenseslere, başbakanlara, ıssız benzin istasyonlarına (Taj Mahal’den bile daha güzeller), bulutlara ve kuşlara sırılsıklam aşık olmaya inanıyorum.

Heyecanların ölümüne, tahayyülün zaferine inanıyorum.

Tokyo’ya, Benidorm’a, La Grande Motte’a, Wake Island’a, Eniwetok’a, Dealey Plaza’ya inanıyorum.

Alkolizme, frengiye, hummaya ve bitkinliğe inanıyorum.

Acıya inanıyorum.

Çaresizliğe inanıyorum.

Bütün çocuklara inanıyorum.

Haritalara, şifrelere, satranca, bulmacalara, havayolu uçuş çizelgelerine, havaalanı tabelalarına inanıyorum.

Bütün mazeretlere inanıyorum.

Bütün nedenlere inanıyorum.

Bütün sanrılara inanıyorum.

Her türlü öfkeye inanıyorum.

Bütün mitolojilere, anılara, yalanlara, fantezilere, yan çizmelere inanıyorum.

Bir elin gizemine ve hüznüne, ağaçların şefkatine, ışığın bilgeliğine inanıyorum.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ben de yazdığım yorumlara inanıyordum oysa!

hiç dedi ki...

"isimsiz"den pek anlaşılmıyor ama sanırım Kıbrıs'ın Sağı yazısına yorum yapan "isimsiz"sin :)

küçük bir değişiklik için kaldırmıştım yazıyı.